Bankacılığın Doğuş Serüveni ve Finansal Mafya Bankacılığın Doğuş Serüveni ve Finansal Mafya
Tarih bize Bankacılığın başlangıç tarihinin Sümer ve Babil dönemlerinde itibaren hizmet vermeye başladığını gösteriyor. Belki günümüzde modern anlamda anladığımız profesyonel yönetim ve teknoloji ile donatılmış bir Bankacılık modelinden bahsetmemiz zor. Bu olgu da tabiidir. Yine bu tarihsel süreçte ünlü “Hammurabi Kanunları”nda bankacılığa ilişkin çok sayıda kuralların meydana çıktığını bu, Kanunlar kapsamında tapınaklarda yapılacak borç işlemleri, vadeden önce ya da vadesi gelen borcun tahsil usulleri, alınacak faiz oranları ile rehin, ipotek ve kefalet şekillerine ilişkin detaylara yer verildiğini yazılı kurallarda ve kaynaklarda görmek mümkündür. Bununla birlikte, eski Mısır, Yunan ve Roma’da da bankacılık işlemlerinde faaliyetlerini sürdüren kurumlardan bahsetmek mümkündür. Bankacılığı Babil ve Fenike’den öğrenmiş olan eski Yunan’da kredi işlemleri maket sisteminin yanı sıra Trapezitai adı verilen “bankerler” tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde faize bir sınır getirilmediği gibi, yüksek faiz oranları nedeniyle bağımsız siteler ve devletler, devlet bankaları kurmaya başlandığını görmekteyiz. Şu açık ki, dünyada ilk devlet bankası eski Yunan’da kurulmuş ve ilk bankacılık krizi Atina'da yaşanmıştır. Eski Çin’de tüccarların kredi mektuplarını, Eski Hind’de M.Ö. 4. Yüzyılda ‘Adesha’ denilen poliçeleri kullandıkları konusu tarihi kaynaklarda yerini almıştır. Batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli Antik Yunan filozofu Platon (diğer adı Eflaton) (M.Ö. 427-347), yaşadığı toplumda var olan faizi olması gereken ideal düzene yakışmadığı ve ahlaka aykırı bulduğu için reddetmiş ve faizin yasak edilmesini istemiştir. Eflatun’a göre ideal bir toplumda para bizzat servet değil, sadece servet edinmenin bir aracı olmalıdır. Ayrıca faiz, gelir dağılımındaki dengesizlikleri arttırdığı ve yoksulluğun yaygınlaşmasına ortam hazırladığı için de uygulamadan kaldırılmalıdır. Eflatun’a göre bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, o toplumun çok sayıda fakirden ve az sayıda zenginden oluşmasıdır. Yine Eflatun’un öğrencisi olan ARİSTO (M.Ö. 384-322) şöyle der: "En çok tiksinmeyi hak eden fâizciliktir. Çünkü bu yoldan sağlanan kazanç, doğrudan doğruya paranın kendi varlığından kaynaklanır ve paranın ortaya çıkmasına neden olan amaca aykırıdır. Zira para mübâdele için yaratılmıştır. Oysa fâiz, paranın miktarını çoğaltır ve fâiz paradan doğan paradır. Dolayısıyla da doğaya en aykırı düşen para kazanma tarzı budur". Şu açık ki, başta Amerika’da olmak üzere, AB ülkelerinde Çin’de faaliyetlerini sürdüren birçok bankanın büyüklüğü hatırı sayılı birçok ülkenin gayrısafi milli hasılasından büyüktür. Tabiatıyla bu çapta devasa büyüklüğe sahip mafyavariz yapılar, içinde bulunduğu ülkenin senatosunda, menfaatlerini gözetecek diledikleri kararları çıkartma gücünü de ellerinde bulundurmaktadırlar. Bu durumda, haktan, hukuktan, adaletten, sosyal vicdandan ve eşitlikten bahsetmek mümkün müdür? Cevabını siz bulun! Kalın sağlıcakla… Yazan :
| |||||||||||||||||||||||||||||||
12861 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |