• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/

İstanbul Van Dayanışma Platformu

Video Arşivi
Araştırma Yazıları
Günün Sözü










TAM EKRAN YAPIN
Arkanıza Yaslanın 
Yumun Gözlerinizi..

 

Haftanın Kitabı

Muhteşem Resimler DEVAM

IslamicART 1    3
Hava Durumu
Takvim
Üyelik Girişi

Unutmak yok, hatırlamamak var

Bir sır daha çözüldü: Unutmak yok, hatırlamamak var

Bilim insanlarını yıllardan beri meşgul eden en önemli gizemlerden birisi daha çözüldü. Yapılan araştırmaya göre aslında doğduğumuz andan şu ana kadar biriktirdiğimiz her anıya erişebilmek mümkün. Sanki beynimizin ücra bir köşesinde uykuya yatmış, bizim uyandırmamızı bekliyorlar.

Bilim insanlarının en büyük hedefi hiç kuşkusuz insan beynini çözebilmek. Bu yolda uzun yıllardan beri yürüttükleri çalışmalar neticesinde karanlıkta kalan pek çok bölgeyi aydınlatmış olsalar da, atılan her adımla birlikte yeni sorular meydana geldiği için neredeyse hiçbir konuda tam anlamıyla bir yetkinlik sağlanamıyor. Özetle ne kadar çok şey öğrenirsek, aslında ne kadar az şey bildiğimizin farkına varıyoruz. Tabii diğer yandan en ufak bir adım dahi oldukça önemli kapılar açtığından asla vazgeçmiyor, bilakis daha da hırslanıyoruz.

İşte haberimize konu olan bu gelişme de insan beyninin en büyük sırlarından birisi olan hafıza yetisine ışık tutması bakımından büyük önem arz ediyor. Bugün Journal Science'da yayımlanan bir makaleyi incelediğimizde oldukça ilginç bilgilerle karşılaştık. Şöyle ki, MIT (Massachusetts Institute of Technology) Üniversitesi ve Japonya'daki Riken Beyin Bilim Enstitüsü iş ortaklığında yapılan araştırmalar neticesinde, amnezi, yaş ilerlemesi vb. gibi hafıza sorunları veya hastalıkları sebebi ile hatırlanmayan anıların, beyin hücrelerine ışın vermeye dayanan optogenetik teknolojisi sayesinde tekrardan hayata döndürebildiğini keşfetmişler.

Biraz daha derine inmekte fayda var:

Travma, aşırı stress veya Alzheimer gibi rahatsızlık ve hastalıkları takiben ortaya çıkan 'Gerileyen Amnezi' (hafıza yitimi) hastalığının sebebi üzerinde yıllardan beri araştırmalar yapan sinirbilimciler, hastalığın temelinde belirli beyin hücrelerinde yaşanan hasarın mı yattığını yoksa o anılara erişimi engelleyen bir set mi olduğu konusunda bir türlü emin olamıyorlardı. Şöyle ki, ilk senaryoda anıları biriktiren uzun dönemli hafızanın oluşması baştan engellenirken diğerinde ise aslında var olan anılara erişim sağlanmaması söz konusu.

İşte yıllardan beri süre giden bu soruya sinir bilimcilerin pek çoğunun verdiği cevap ilk seçeneğin doğru olması gerektiği yönünde idi. Fakat bu araştırma gösterdi ki, aslında doğru olan ikinci senaryo. Yani amnezinin sebebinin aslında bir 'erişim sorunu' olması.

Hafıza bilimcilerine göre, beynimizi çepeçevre saran sinir ağının bir yerinde, bir hafızayı hatırlamaya çalışırken aktifleşen bir grup nöron nüfusu mevcut. Bu nöron ağının en önemli özelliği ise fiziksel ve kimyasal değişimlere karşı dayanıklı oluşları. İşte koku veya ses gibi belirli bir tetikleyicinin dürtmesini takiben aktive olan bu nöronlara ''bellek engram hücreleri'' ismi veriliyor. (Engram'ı tam oturmasa da hatırlatıcı olarak tercüme edebiliriz.)

İşte bilim ekibi, farkındalık yaratan deneylerinin ilk aşamasında optogenetik (optogenetik yöntemini basitçe ifade etmek gerekirse, nöronların ışınla aktif olabilmesini sağlamak için proteinle takviye edilmeleri olarak açıklayabiliriz.) kullanarak bu nöronların beynin hipokampus bölgesinde (beynimizin hafıza ve yön bulma bölgesi) bulunup bulunmadıkları öğrenmeye çalışıyorlar. Denek olarak kullandıkları farenin beynine bu yöntemle yollanan ışınlar neticesinde uzun dönemli hafıza bölgesindeki sinapsların (sinir hücrelerinin birbirleri ile haberleşmesini sağlayan yapılar) güçlendiğini keşfeden ekip bunu takiben duygusal bir tetikleyiciyi harekete geçirdiklerinde farenin daha önce tepki vermediği bu duruma tepki verdiğini keşfediyorlar. Yani diğer bir deyişle bu farenin aslında unuttuğu bir anısını yeniden anımsamış olması anlamına geliyor. Anı yitiminin sebebi ise o anıya ulaşım sağlayan sinapsların atıl vaziyeti olarak açıklanıyor. İşte gönderilen ışınla güçlenen sinapslar anıyı tekrardan geri getiriyorlar.

Fakat sorun şu ki, ekip bir sonraki gün aynı uyarıcıyı yeniden tetiklettiğinde farenin yine tepkisiz kaldığını görüyorlar. Bunun sebebi ise bir önceki günkü deneyde farenin beynine gönderilen ışının o an için güçlendirdiği sinapsların bir süre ertesinde yeniden atıl vaziyete dönmüş olmaları. Yani diğer bir ifade ile anı aslında orada duruyor ama tetikleyici olmadığı sürece hatırlanamıyor. Bunun üzerine ışını yeniden gönderen ekip, farenin de aynı dün olduğu gibi tepki verdiğini görüyorlar.

Velhasıl gündelik dilde ve benzetme yoluyla anlatacak olursak varılan sonucu şöyle özetleyebiliriz:

Aslında beynin hiçbir hatırayı unutmuyor. Fakat zaman geçtikçe ve/veya o hatırayı tetikleyen olaylar azaldıkça o anılara erişimi sağlayan sinapslar tabir yerindeyse ya uyuklamaya başlıyorlar ya da 'görev yerinden uzaklaşıp' diğer bölgelere -yani yeni anıların oluştuğu yakın geçmişe- geçiyorlar. Onları uyuklamalarından uyandıran şey işte gönderilen bu ışın. Keza diğer bölgelere geçmeleri halinde de benzer şekilde ışın gönderilmesi neticesinde terk ettikleri bölgede bir asayiş sorunu yaşandığını görüp geri dönüyorlar. İşte eğer insan beyni de fare gibi reaksiyon gösteriyor ise -ki yapılan araştırmalara göre büyük benzerlik arz ediyor- sinapsların geri dönmeleri demek bizim aslında unuttuğumuzu sandığımız anımızı bir anda hatırlamamız anlamına gelecek.

Kaynak : http://www.yenisafak.com/teknoloji/bir-sir-daha-cozuldu-unutmak-yok-hatirlamamak-var-2151592

Muhteşem Komutanlar







Finans - Borsa
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.651034.7899
Euro36.488136.6343
Köşe Yazıları

Diğer Linklerimiz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam14
Toplam Ziyaret23681251
Kim Kimdir?